30 Eylül 2013 Pazartesi

Four Hand Massage


Size bahsettim mi hatirlamiyorum. Azerbaycan / Baku'de unlu bir Oteller Zincirinin islettigi otelin insaatinda Mimar olarak calisiyorum. Hem isletilen hem de insaat halinde olan otel nasil olur diye soracaksiniz. Sahibinin istegi uzerine otelin tamamlanan bir kismi hizmete acildi. Yani 'Soft Opening' yapildi. Otelin bir kisminda insai isler hala devam etmekte. O yuzden su anda hem otelciler, hem de insaatcilar ayni anda fakat farkli katlarda yogun bir tempoda calisiyor. Ben bu surecte, insaati tamamlayan alanlari kalite olarak kontrol ediyor, gerekli duzeltmeleri yaptirtiyor ve isletmeye uygun bir hale geldigine inandigim sirada otel isletmecisiyle irtibata geciyor, bir kez de onunla kontrol edip onun icin de uygunsa katin ya da bolgenin teslimatini isletmeciye yapiyorum. Bu aralar SPA Katlariyla mesgulum ve SPA Muduru ile sikca bir araya gelip SPA Katlarinda Kontrolleri surduruyoruz. Passive SPA Katinin teslimatini yaptik. Active SPA Katinda Kontrollerimiz devam ediyor. Tabii onemli teslimlerden sonra kutlamalar yapmak geleneksellesti bizde. Isletmeciye ilk otel odasini teslim ettigimizde, odada sampanya ile kutlamistik. Isletmeci teslim edilen odayi isletmeye uygun hale getirdikten sonra (Cicekler, Carsaflar, Kokular, Sampuanlar, Bardaklar, Cay, Kahve Makineleri vs.) emegi gecen herkesi davet edip sampanya ikram etmisti. Daha sonra bu sampanya toreni, ilk restauranti teslim ettigimizde yemege donustu. Tabii o sirada Isletmeci de oldukca hevesli, isveren tarafindan Fransiz Menusunun secildigi Restaurantin Fransiz Ascisi menusunu yeni olusturmus, yaptigi yemekler test ediliyor...Biz de nacizane ascilara, garsonlara, yemeklere Comment veriyorduk Isletmecinin 'Biz nasil size Comment veriyoruz, siz de bize Comment verin' seklindeki talebi uzerine. Passive SPA Katinin teslimati sonrasi SPA Muduru bana masaj sozu verdi, ben yuz masaji yaptirmayi dusunuyordum, fakat sagolsun kendisi Four Hand Masaji istermisin dedi, ben de acikcasi ne oldugunu bilmeden, isterim dedim. Ofise gelince internetten arattim. Asagidaki ve asagidakine benzer fotograflar cikti.

25 Eylül 2013 Çarşamba

TIFLIS...TBILISI...KURA NEHRI...GURCISTAN


Bugun size Gurcistan'in Baskenti Tiflis'ten bahsedicem biraz. Georgia / Tbilisi. Icinden Kura Nehri geciyor. Ogrenciligimi gecirdigim Eskisehir'e benzettim biraz. O yuzden hemen kanim kaynadi bu sehre. Eski bir sehir...Henuz Kapitalizmin sihirli degnegi dokunmamis. Heryer kilisi dolu. Zaten bayraklarinda da 4 tane Hac var. Ogleden once en tepeden sehri seyrediyordum ki, tum sehirde canlar caldi. Bizde nasil ezanlar baslar bir bir, ayni anda bir sure devam eder ve yine bir bir susar...Ayni o sekilde caldi canlar...Can sesleri esliginde eski evleri tepeden seyrederken kendimi Dostoyevski'nin romanlarinda gibi hissettim. Sanki ayni bu sokaklari, bu evleri, bu canlari, bu kiliseleri, bu insanlari betimliyordu. Suc ve Ceza hangi sehirde geciyordu diye dusundum: Hayir Tiflis degildi, Saint Petersbur'du. Tiflis de eski bir Rus Sehri sonucta...Tiflisin evleri eski, Tarih kokuyor. Yesili cok. Tanistigim Gurcu bir genc kiz Turk oldugumu ogrenince Istanbul cok guzel dedi once, sonra duzeltti ama Istanbul degil Constantinapole, orasi bizim, siz gecicisiniz, ilerde tekrar bizim olacak dedi. Moralim bozuldu biraz, benim ulkeme gelen misafire ben bunu soylemezdim. Neyse dar kaliplar icinde sikismis olmalarina verdim. Ve tadimi kacirmasina izin vermedim. 


Kura Nehri ve Tiflis in Tarihi ve Turistik Merkezi etrafinda bulunuyor. Kura Nehri kenarindan Teleferige binerek tarihi evlerin ustunden gecerek tepeye ulasip manzaranin tadini cikariyorsunuz.

AJANDA


Bugun Aksam Grease filmi izlenecek...

http://unutulmazfilmler.com/grease.html#gizliplayer


1978 yapimi...Ve hala cok kiymetli...Grease gibi bir Muzikal film hala gelmedi...


Zaman kalirsa sonrasinda: Son Mohikan

http://unutulmazfilmler.com/the-last-of-the-mohicans-son-mohikan.html#gizliplayer

1992 yapimi...Hala izlemedim...


Kadir Has Universitesi Ogrencileri...


Hopelessly Devoted to You

I WANT TO BREAK FREE BU SABAH


Bu sabah evden ise yurudum. Sonbahar gelmis...Sonbahar hani...Boyle...ceketine sarilirsin ama cok usumezsin...Boyle... gunes vardir ama yakmaz...Kendini filmlerdeki bir sahneden kopmus gibi hissedersin. Sonbaharda nedense aklima hep: 'Guzel Bir Gun' filmi gelir...Siradan bir is gunu ama kendimi ozel hissettim. Romantik hissettim. Sonbahar flortcu bi mevsim, herkese boyle hissettiriyor... Sonra ise geldim. Is arkadasimlarindan birinin British Virgin Islands'tan is teklifi aldigini, ve sozlesmesini bu sabah imzaladigini ogrendim. Gayet insani olarak kiskandim azcik.. Karayiplerde, adalarda calismak... Sonra her ne hikmetse(!) : ) aklima Queen'in I want to break free sarkisi geldi. Hemen actim, kulakligimi taktim ve dinledim. Sonra Sonbaharla dertlestim biraz. Olsun sen burdasin ya dedim, huznun ve romantizmin mevsimi, Gitme bi yere, bu sefer biraz uzun kal dedim...

24 Eylül 2013 Salı

OLGUNLAŞMAK... Can Dündar' dan...

Artık eskisi gibi her hafta sonu birileri ile dışarı çıkmak istemiyorum. Beni yoran ilişkiler, yeni tanışmalar, yeni yüzler aramıyorum. Eski dostlukların da özetini çıkarmaya başladım.

İlişkilerde tasarrufa gidiyorsun her şeyde olduğu gibi ve gereksiz insanları hayatından atmak istiyorsun.
Yapmacık, inanmadan konuşmak istemiyorum artık.
Beni anlamayanlarla konuşmak cümle kirliliği yaratıyor ve hak edenlere saklıyorum enerjimi.
İstediğime istediğimi deme özgürlüğüne sahibim, eleştirme hakkını oluşturan yaşamışlık ve yeterli yaş faktörü artık bende de var.
'Ben demiştim', 'ben bilirim', 'ben zaten anlamıştım' sendromunda olanlarla arkadaşlıkları bir kez daha sorguluyorsun.
İlişkilerini sadeleştirmeye başlayınca sıra iyi ve kötü gün dostlarını ayıklamaya geliyor. Kötü gün dostlarını belirliyor ve onlara daha çok önem veriyorsun.

İyi gün dostu bulmak ne kadar kolaysa kötü gün dostu bulmak bir o kadar zor, biliyorum.
Dostlar ihtiyaç olduğunda göçmen kuşlar gibi sıcağa uçuyor ve sadece seninle birlikte sürüden ayrı düşenler kalıyor.
Zamanın ne kadar kıymetli olduğunu öğreniyorsun buralara kadar gelirken.
Uzun düz otobanlardan olduğu gibi, kestirme bozuk yollardan da ulaşabilirsin hedeflerine.
Kestirmeleri de öğrendim gide gele.
Boş geçen her saniye değerli artık.
Daha yapılacak çok şey var ama, kendimi çok yormaktan çok hırpalamaktan yana değilim.
Gerektiğinde 'HAYIR' demeyi öğrendim ve bu kelime başta karşındakine kırıcı gelse de senin için hayat kurtarıcı olabiliyor.
Sevgiye önem vermek gerektiğini, zamanı geldiğinde elinde sadece sevginin kalacağını biliyorum.
Sevgi paylaşıldıkça oluşuyor, olgunlaşıyor.
Aileme ve seçtiğim tüm dostlarıma daha önce göstermediğim sevgi, anlayış ve ilgiyi gösteriyorum. Biliyorsun ki gidenlerin ardında sadece iyilikler kalıyor, ne kadar sevgi dolu olduğu hatırlanıp anılıyor.
Bana çok genç olduklarını hatırlatırcasına nedense tecrübelerimi, fikirlerimi sormaya başladılar.
Vereceğim cevaplar belki çok anlamsız geliyor ama yine de dinliyorlar ama ben biliyorum ki yasamadan hiçbir şey öğrenilmiyor.
Yasamışlığın oluşturduğu bir alçak gönüllülükle gülüyorum içimden sadece.
Artık daha şık giyiniyorum, senelerle birikmiş dolaplar dolusu kıyafet var ve bunları kendimle paylaşmalıyım.
Önce kendine güzel görünmelisin, kendi zevkime göre giyinmek istiyorum, böyle hissediyorum.
Modaya uymak adına popumun sığmadığı düşük bel pantolonlara sığmıyorum diye kendimi üzme tercihini de kullanabilirim .
Ayıp, günah yada ne derler korkuları çoktan geride kaldı.
Dostlarıma, kendimize yemek yapmak hoşuma gidiyor. Mutfak eskiden bir zulüm iken şimdi zevk aldığım mekanlar arasına giriyor.
Farklı lezzetler denemek güzel ve kendi lezzetimi kendimde yaratabileceğim belli bir damak zevkim ve mutfak kültürüm oluştu.
Sonra Sezen'in şarkısındaki gibi anneni daha sık düşünüyorsun ve hatta anlıyorsun.
İşte bu yeni alışmaya başlanan ve giderek hoşa giden yeni duruma olgunluk deniyor.
Yasamışlığın, görmüşlüğün, geride kalmış üflenmiş doğum günü mumlarının bir sonucu kendiliğinden ortaya çıkıyor hayatın bir dönemecinde bu olgunluk.
Ne zaman dersen herkese göre, ne kadar dolu yasadığına göre değişiyor bu olgunluk çağına ermek.
İnanın bana hayattaki düşüşler, zor alınan virajlar bu zamanı hızlandırıyor.
Kendi dünyanın küçüklüğünü keşfetmek ve buna rağmen kendinin kıymetini bilmek çok ise yarıyor.
Bir gün hepimizin bu huzurlu olgunluğu bulmasını diliyorum.

CAN DÜNDAR

23 Eylül 2013 Pazartesi

Cigdem Talu & Melih Kibar


 
 'Beni Boyle Sev' dizisinden...
'Soyle Canim' Soz: Cigem Talu Beste: Melih Kibar


Biri 36 yaşında bir İngilizce öğretmeniydi.

Diğeri 24 yaşında bir kimya mühendisi.
Apayrı dünyalardan bu iki insanı buluşturan şey, müzik oldu.
Çiğdem söz yazıyordu. Melih besteciydi.
Tanıştıkları gün birlikte çalışmaya başladılar. Zamanla birbirleri için söz yazar, beste yapar oldular. Beraberlikleri tam 8 sene 3 gün sürdü.
Bu süre içinde 270 şarkıya ortak imza attılar. 100 ü aşkın besteleri listelerde bir numara oldu.
Çiğdem Talu – Melih Kibar aşkından geriye, dinleyen herkesin belleğine, yüreğine işlemiş birbirinden güzel aşk şarkıları kaldı.

beslenmebulteni.com


Kilo hepimizin problemi...Cok kilolu olmamama ragmen gecmiste bircok diyet denemis biriyim. Internetten buldugum aptal saptal diyetler, unlulerin karpuz diyetleri vs. dahil... Amman ha sakin yapmayin...Ben yaptim, yanlis beslendim ve bana bu yanlis beslenmeden bir mide hastaligi miras kaldi. Su an duzgun bir diyet uyguladigim icin bir sorun yok fakat arada bir mide rahatsizligim nukseder. Cok arastirma yaptim. Internetten, kitaplardan...Yabanci forum sitelerini bile okudum ve kendi uzerimde de deneyimleyerek en dogrunun Prof. Dr. Ahmet Aydin olduguna karar verdim. Hocanin 'Beslenme Bulteni' diye bir internet sitesi var. Gercekten beslenme, saglik ve gida uzerine bir bilgi deryasi. Bana su andaki beslenme tarzimi olusturma ve gonul rahatligiyla uygulama sansini verdi. Daha onceki uyguladigim diyetlerde, okudugum makalelerde mutlaka kafamda soru isaretleri kalirdi, anlayamadigim ya da bana sacma gelen... Ahmet Aydin'in yazilari o kadar kapsamli ve aciklayici ki benim icin karanlik kalan hicbir nokta kalmadi. Asagidaki roportaji ise oldukca ilgi cekici , sekerin tarihi uzerine...Oldugu gibi yayinliyorum.


KIZILDERILILER

Hicbirsey idealize edilecek kadar kusursuz degil ne yazik ki... Fakat Kızılderililere olan sempatim su anda bunu dusunmemi istemiyor.  Biz kucukken kızılderili filmleri cok verilirdi TVde: Beyaz Adamla Kızılderililerin kıyasıya savasını izlerdik. Ve cocukların hislerinin kuvvetli oldugundan mıdır biz hep Kızılderililerin tarafını tutardık. Hem de kafa derisi yuzen vahsiler olarak anlatılmalarına ragmen. Hatırlarım da beyaz adamın kızılderili kabile reislerini kandırmasını piskin piskin anlatırlardı filmlerinde. Megerse gercekte de kandırma yoluyla almıslar Amerikayı Kızılderililerin elinden. "sen üşümüşsün, dur sana yorgan vereyim canım kardeşim" deyip üzeri öldürücü mikrop kaplı yorganlar vererek, yüzlerce Barış antlaşması yapıp sonra da hepsini tek taraflı bozup onları gafil avlayarak sistematik bir şekilde katletmisler. Kalanlarıysa Rezervasyon denilen yerlere kapatmıslar. Kabile isimleri ise artık Marka adı olarak yasıyor.  Cherokee Mustang vs.

Oturan Boğa'nın beyazlar üzerine yaptığı bir konuşmadan kesit(...) Sahip olma isteği onlarda bir hastalık olmuş. Bu insanlar, zenginlerin bozabileceği ama yoksulların bozamayacağı birçok kural koymuşlar. Yönetici olan zenginleri güçlendirmek için yoksullarla güçsüzlerden vergiler alıyorlar. Bizim annemizin, toprağın, kendilerinin olduğunu söylüyor, komşularını çitler yaparak kendilerinden uzaklaştırıyorlar; toprağı binalarıyla ve öteki süprüntüleriyle çirkinleştiriyorlar. Bu ulus, baharda yatağından taşarak, yoluna çıkan her şeyi yok eden bir ırmağa benziyor. (...)
Oturan Boga
Beyazların uyduğu hangi anlaşmayı Kızılderili bozdu? Hiç. Beyaz adam bizle yaptığı hangi anlaşmaya uydu? Hiç. Ben bir çocukken, dünya Siouxlarındı; güneş, onların topraklarında doğar ve batardı; savaşlara on bin kişi gönderirlerdi. Bugün savaşçılar neredeler? Onları kim katletti? Topraklarımız nerede? Onlara kim sahip? Hangi beyaz adam onun toprağını ya da parasını çaldığımı iddia edebilir? Yine de benim bir hırsız olduğumu söylüyorlar. Hangi beyaz kadın, ne kadar yalnız olursa olsun, benim tarafımdan esir alındı ya da onuru kırıldı? Yine de, benim kötü bir Kızılderili olduğumu söylüyorlar. Hangi beyaz adam beni sarhoş gördü? Kim benim yanıma aç geldi ve doyurulmadı? Kim beni karımı döverken ya da çocuklarıma kötü davranırken gördü? Hangi kanunu çiğnedim? Kendimi sevmem yanlış bir şey mi? Derimin renginin kırmızı olması çok mu kötü; ya da bir Sioux olmam; babamın yaşadığı yerde doğmuş olmam; halkım ve topraklarım için canımı verebilecek olmam?

"beyazlar bize birçok sözler verdiler, hatırlayamadığım kadar çok; bir tekinin dışında hiçbirisini tutmadılar. toprağımızı alacaklarını söylediler ve aldılar" (kırmızı bulut)

22 Eylül 2013 Pazar

Kapitalizm mi Sosyalizm mi?





Video yu izlediniz mi? İnsana cosku veren bir video ve Internationale (Enternasyonal) zaten etkileyici bir Mars.  Videodaki gountuler orjinal adıyla Reds Turkcesiyle Kızıllar filminden...



Filmin Konusu:



Amerikalı gazeteci-yazar John Reed'in yaşam öyküsüyle birlikte 1917 Ekim devrimini anlatır.
Harvard Üniversitesi'nden mezun olup gazeteciliğe başlayan John Reed (Warren Beatty) I. Dünya Savaşı sırasında Industrial Workers of the World (IWW)'un faaliyetinden etkilenerek siyasi harekete katılır. ABD'nin savaşa katılıp katılmayacağı tartışılırken John Reed kesinlikle katılmasına karşı çıkıp The Masses dergisinde yazı yazmaya devam eder. 1915'te John Reed evli bir kadın olan Louise Bryant (Diane Keaton) ile tanışır.
John ve Louise birbirlerine saygı göstermek şartıyla birlikte oturmaya başlar. Çevrelerindeki The Masses dergisi editörü Max Eastman (Edward Herrmann), anarşist Emma Goldman (Maureen Stapleton) oyun senaristi Eugene O'Neill (Jack Nicholson) gibi ortak arkadaşlarıyla beraber savaş karşıtı hareketiyle derinden ilgilenmeye başlar. Nihayet Louise ile birlikte Ekim Devrimi öncesinde (Ağustos 1917) Rusya'ya gider ve V. İ. Lenin ile röportaj yapmayı başarır.
John, Petrograd'da tanık olduğu devrimin tutkusu ve coşkusundan etkileyerek Dünyayı Sarsan On Gün adlı kitabı yazar. Ve kitabı büyük bir sansasyon yaratır. John Amerika Sosyalist Partisi'nin reformunu başlatır. Fakat partinin sağ kanadının direnişiyle karşılaşır ve diğer radikaller ile birlikte Ulusal Sosyalist Kongresi'nden ihraç edilir. Akabinde sol kanadı da John'un önderlik ettiği Komünist İşçi Partisi ve Amerika Komünist Partisi olmak üzere ikiye bölünür. John kendi partisinin resmî statüsünü elde etmek için Louise'in karşı çıkmasına rağmen tekrar (Ekim 1919) Rusya'ya gider.

Rus Bolsevik Devrimini biraz olsun anlamak icin mutlaka izlenmesi gereken bir film...Filmin sonuna dogru devrim sonrası yapılan hatalardan da biraz olsun bahsetmis...1. Dunya Savası ortamında savastan kendine pay kapma derdinde zaten yokluk icinde olan halkı bir de savasa gondermek isteyen Carlık Rejimine halk darbe yapmıs ve Bolsevikler yonetime el koymus. Bolseviklerin yaptıgı ilk is savastan cekilmek olmus.